21 Ocak 2015

Incredible India pt.3


Himalayalar yolculuğumuz extra sevimli pır pır bir uçakla başlıyor. Uçaktaki koltukların yarısı boş çünkü yük fazla olduğunda dağların arasına inmek zor oluyormuş J Koltuklar da oldukça dar, sıkışıyoruz. Neyse ki uçağın boş olması sayesinde hepimiz bir cam kenarı bulup rahatça oturabiliyoruz. Hosteslerimiz de yerel kıyafetleri içerisinde çok hoş görünüyorlar.

Hemen burada Hindistan için önemli bir bilgi vereyim. Havaalanına gittiğinizde yanınızda mutlaka biletinizin çıktısının olması gerekiyor. Aksi takdirde içeriye alınmıyorsunuz. Havaalanında güvenlik kontrolleri içeriye girmeden bilet kontrolü ile başlıyor. Ardından uçağa vereceğiniz bagajlarınızı x-ray’den geçiriyorsunuz. Check-in’den sonra ise el bagajlarınız x-ray’den geçiyor. Bu arada da sizi bir kabine alıp arama yapıyorlar, ok’se el bagaj etiketinize kaşe vurup sizi kapılara doğru alıyorlar. Yani check-in sırasında el bagajlarınızın her biri için etiket almayı unutmayın. Sevdiğim bir uygulama oldu. Yanınızdaki suyu çöpe attırmıyorlar. Biraz içmenizi istiyorlar, içiyorsanız suyunuz da sizinle birlikte uçağa gelebiliyor.

Tini mini uçağımız...
Kullu’da uçaktan indiğimizde cennete gelmiş gibi oluyoruz. Hava mis gibi. Biraz serin, bunaltıcı bir nem yok, üstelik baharat da kokmuyor!! Kapıda sıra sıra taksiler bizi Guesthouse’umuza götürmek için bekliyor. 5’er kişilik ekipler halinde doluşuyoruz. Toplamda 16 katılımcıyız. 10 kişi Amcor personeli, 4 kişi Shell’den, 2 kişi de kendisi ücretini Earthwatch’a yatırıp gelmiş. Hindistan öncesinde en çok merak ettiklerim bu iki kişiydi. Muhteşem insanlar çıktılar. 72 yaşında Kanada’dan gelen bir çift. Daha önce defalarca dünyanın antin kuntin yerlerinde projelere katılmışlar. Galapagos, İzlanda, Vietnam vs vs...
Hepimiz makinalara sarıldık fotoğraf çekmeye koyulduk uçaktan iner inmez...
Otelde ilk önce güvenlik bilgilendirilmesi yapılıyor ve klasik bir şekilde her organizasyonda olduğu gibi beklentilerimiz üzerine konuşuyoruz. Kitlenin çoğu Avrupa’dan. Hindistan gibi güvenlik şartlarının düşük olduğu bir yerde bile Earthwatch ekibi kendimizi güvende hissetmemizi sağlıyor. Geceleri odalara örümcek gelebileceğini, zehirli olmadıklarını, korkarsak otelden birini çağırıp atılmasını sağlayabileceğimizi söylüyorlar. Tabi ki de örümcek ilk bizim odamıza uğruyor!!! Sabah banyoda kalın bacaklı kocaman bir örümcekle karşılaşıp otelden birilerini çağırıyorum. Örümceğin büyüklüğü oteldeki elemanı da şaşırtıyor ilk anda!! Neyse kurtuluyoruz sonunda. Bu arada, tabi ki de örümceği öldürmüyor, süpürgeyle çöpe atıp sonrasında da ormana salıyorlar.

Otelimiz...
2 kişilik odalarda kalıyoruz. Bütün odalar aynı cepheye bakıyor. Her an Himalayalar manzaramız var. Terasta da yemek için bir alan ve normalde yemek için kullanılan fakat Earthwatch çalışması için toplantı odasına dönüştürülen bir odamız var. Bu arada odalarda ısıtma yok. Gündüz hava 20-25 derecelerde seyrederken gece 10 derecenin altına düşüyor. Bu da odaların 13-14 derecelerde olmasına sebep oluyor Odaların başka bir enteresan tarafı da oda içerisinde 10-15 tane elektrik düğmesinin olması.  Düğmelerin bir kısmı prizleri aktif hale getiriyor, bir kısmı da ışıkları yakıyor ama hangisinin nereyi çalıştırdığını otel çalışanları da bilmiyor :)
Manzaramız...

Her sabah Himalaylar'a karşı uyanmak güzel....
Gündüz bomboş bir dağ diye baktığımız manzarayı gece gördüğümüzde şaşırıp kalıyoruz. Tepelere kadar ev doluymuş meğer. Gece hepsi ışıklarını yakınca farkına varıyoruz ancak...

Önceki postlarda da belirttiğim gibi görev alacağımız projenin adı “Hindistan Himalayalarında Kelebek ve Arılar”. Proje genel olarak “pollinator”lar yani tozlaşmayı sağlayan böcek/arı/kelebeklerle ilgili. Türkçe’de tam karşılığını bulamadığım için yazının devamında da “pollinator” kelimesini kullanacağım.

Himalayalar Hindistan’ın sebze-meyve bahçesi olarak geçiyor. Bu bahçenin de en önemli ürünü elmaları. Geçim kaynaklarının %80'i biodiversity kaynaklı. Yıllar içerisinde hem küresel ısınmanın hem de bilinçsiz tarımın yani tek tip ürün ekilmesi, çok fazla pestisit kullanılması vs.’nin etkisiyle elmaların yetiştiği alanlar yıllar içerisinde daha yüksek irtifalara kaymaya başlamış. Eskiden 1800 mt yükseklikte elma yetiştirebilirken şimdi 2300 mt’lerde ancak yetiştirebiliyorlar. Bu da kullanılabilecek tarım alanlarının kısıtlı olması ve zorlaşması dolayısyla büyük sıkıntı yaratıyor. Hatta ağaçların çiçeklenmesi de normale göre 15 gün gecikmeli olarak gerçekleşiyormuş artık. Bu sebeple 2012 yılında bu projeye başlanıyor. Himaschal Pradesh, Uttarakhand ve Sikkim'de sürdürülüyor çalışmalar. Projenin amacı elmaların tozlaşmasını arttıracak pollinatorların ve bu canlıların tercih ettiği bitkilerin belirlenmesi ve buna uygun tarım yapılmasının sağlanması. Proje devlet tarafından da destekleniyor ve tahmini olarak 2015 yılında tamamlanması planlanıyor. Tamamlandığında da buradan çıkacak sonuçları destekler şekilde yasal düzenlemeler yapılıp tarım alanlarının ve doğanın korunması sağlanacak. Proje GBPhant Enstitüsü tarafından yürütülüyor.

Elma bahçesinde pollinator sayarken...
Bilmediğimiz bir canlıyla karşılaşırsak filelerle yakalayıp araştırmacılara gösteriyorduk...

Peki bizim bu projedeki görevimiz ne? Burada "citizen scientist" olarak görev alıyoruz. Ormanda belirli büyüklükte rastgele yerleştirilmiş alanlarda ot (1mt x 1mt), çalı (10mt x 10 mt), ağaç (50mt x 50mt) saymak, bunları cinslerine göre sınıflandırmak ve örnek toplamak. Bir de çalışmanın meyve bahçesi kısmı var. Burada da yine benzer şekilde pollinator gözlemi yani belirli alan içerisinde uçuşan arı, kelebek vs.’lerin sayılması, belirli bir çiçeğe konup polen toplayan arıların cinslerine göre sayılması, son olarak da belirli ağaçların yapraklarının sayılması. Biraz deli işi gibi görünse de sonuçlarının mantıklı bir şeye yardım edeceğini bilmek güzel. Bizim yaptığımız bu işi oradaki bir köylü kendi tarlası için 50 yıldır yapıyormuş meğer. Çok iyi data sağlamış çalışmalara. Diğer çiftçileri de bu konuda eğitmek istiyorlar.


Indian Honey Bee (Hint bal arısı)
 


Ağustos böceği..
 

Chocolate butterfly..
 

Kabak çiçeği sever bumble bee...
 


Bumble bee...
Alan çalışmalarının yanında arılar ve bal yapımı ile ilgili de pek çok bilgi edinme fırsatımız oldu. Mesela bizim arı sandığımız böceklerin bir kısmı sinekmiş aslında. Arılar 4 kanatlı, sinekler 2 kanatlı olurmuş. Yani her sarı siyah çizgili gördüğümüz hayvana arı demeyecekmişiz. Çiçekli bitkilerin %75'i tozlaşma için hayvanlara ihtiyaç duyarmış. Elma da bunlardan biri. Kendi kendine tozlaşamıyor.

Bir bal fabrikasına gidip bal tadımı yaptık. Bir sürü çeşit bal varmış meğer. Gittiğimiz işletme “monoflora” diye tabir edilen tek bir çiçeğin polenleri ile yapılan ballarla ilgileniyorlar özellikle. Burada bir de 12 yılda bir açan bir çiçeğin polenleri ile yapılan bir balı tatma şansını elde ettik. Tadı marzıpana benziyordu biraz. Bu balı satmak için değil sadece denemek için üretmişler. Sunumun sonunda “bazı işler para için değil, tutkunuz için yapılır” dedi, hak verdik... Ballar ve arılarla ilgili ayrı bir post yayınlayacağım. Baya bilgi edindik. Paylaşmak isterim.

Himalayalar’da kaldığımız sürece programımız son derece yoğundu. Sabah 7’de yürüyüş, kahvaltıdan hemen sonra alan çalışması, alan çalışmasının dönüşünde kısa bir boş zaman ve akşam toplantısı & yemeği. 12 günüm o an dışında başka hiç bir şey düşünmeden geçti. Ekibin tamamı için de durum aynıydı. Çoğumuz aynı şirkette çalışmamıza rağmen iş hakkında değil de hayatlarımız hakkında sohbet ettik daha çok. Son 2 günde yakınlarda şarap satan bir dükkan keşfettik. Akşam sohbetlerimiz daha bir keyifli hale geldi. Hint şarabını, birasını ve viskisini tatma şansımız oldu. Viski her ne kadar korkunç olsa da birasını ben çok beğendim. Himalayalar’da (belki de tüm Hindistan’da bilemiyorum) sokakta ve otelde içki içmek yasak. Hal böyle olunca turistler için içki içecek bir yer kalmıyor. Biz yine de otel sahibinden izin alıp tatlı tatlı içtik.

Sabah yürüyüşlerinde veya meyve bahçelerine giderken bir sürü de tapınak gezdik. Zaten her yer tapınak. Binaların arasında kıyıda köşede kalmış bir yerde bile görmeniz mümkün. Hem Hindu tapınaklarını hem de bir tane Budist tapınağını gezme şansımız oldu. Budist tapınağındaki minik monklar pek komikti. Monk da olsalar ellerinde oyuncak silah vardı.

Kablolar arasında kalmış bir gariban tapınak... 
Ağaç dallarında bile tanrı figürleri görebiliyorsunuz... 

5000 yıllık olduğu söylenen bir tapınak ve sevgili çanak anten.. 




Krishna... 

Tapınakta ders çalışan gariban öğrenci....



Bir başka tapınak...

Odalar da tapınaklar da aynı kilitle korunuyor... Long live asma kilit... 


Naggar Kalesi'nin içindeki bir tapınak


Tapınaklara ayakkabıyla ve diğer deri eşyalarla girmek yasak..


Budist tapınağı...




Duvarlar muhteşem figürlerle kaplı... Bu tapınak Tibet'teki başka bir tapınak kopyalanarak yapılmış...


Buda figürlerinin önü sunulan paketli yiyeceklerle dolu :)
  
Minik monklar ve oyuncak silahları...
Postun devleşmesini önlemek adına.. To be continued...

Hiç yorum yok: